her gün aydın mı?

öyle mi gerçekten? her sabah gün aydın mı? her şeye rağmen uyanabildiğin her gün... öyle olmalı değil mi?

belki mustafa amcanın dükkânının adı "şen kasap"ken, babamın haftada bir hesabı kapattığı bakkalın tabelası yerinde duruyorken; bisikletimin pedallarına uzanmaya çalıştığım günlerde belki...
şimdi her gün aydın değil. her gece "yarın uyanmasam, n'olur tanrım," diye uyurken değil.
en büyük sorumluluklarının farkında ve sadece bu sebeple yaşıyorken, herkesin en ufak yılgınlığında "ama iki çocuğun var, bak..." dediği günlere uyandığında değil. üstelik zaten yaptıklarının farkında bile olmadan yapman gerekenleri sıralıyorsa etrafındakiler, hiç değil!
sağlığını huzuruna, paranı puluna, fikrini zikrine bi şekilde denkleyemiyorsan, değil. doktora git, diyerek hasta olmana bile izin vermiyorlarsa, birinin borcu bitmeden ötekine ihtiyacın oluyorsa, ancak anlaşılabildiğin kadarını anlatıyorsan hiç değil!
her yeni gün belirsiz, bu yüzden de korkutucu bir güne yuvarlanıyorsa, değil. ne yapacağını bilemeyip bakınırken sana kendi yaşadığı zorlukları nasıl atlattığını anlatan insanlara gücünün tükenmek üzere olduğunu hissettiğini anlatamıyorsan hiç değil!
yaptığın her şeyin, eğlenmenin bile yayman beklenen enerji yüzünden "zorunlu" olduğunu bilirken değil. buna rağmen yaptığın çoğu şey için desteği kenara bırak nefret topluyorsan hiç değil!
zaten bildiklerim avutulmam için söylenirken değil...

bana günler aydın başlamıyor. çoğu insanın yatakta doğrulup ayaklarını yere sarkıtana kadar idrak ettiği, banyoya vardığında musluğu açmadan önce adapte olabildiği günlerin aydınlığını ben "mecburen" kabul edebildiğimde neredeyse karanlık çökmek üzere oluyor.
şükretme "zorunluluğum" yüzüme vurulduğunda isyanla dolduğum günler biterken zaten bunları hak etmiyor muydum, diye düşünmekten uyuyamadığım oluyor. yenildiğim gözkapaklarım bile uyumadan önce yine aynı duayı etmeme izin veriyor da, hayat ertesi güne mutlu uyanmama bir türlü izin vermiyor.
her günüm bir diğer günüme, daha fazlasını hak ettiğime inandığım halde yetinmem gerekenleri azaltarak taşıyor. benden fazlasını hak eden çocuklarımın endişesiyle günüm aydınlanamıyor!

evet, evet... gidiyorum, yanaklarından öpüyorum, sabah teriyle mis kokularını içime çekiyorum. öpüyorum, üstlerini örtüyorum. zaten ancak böyle yaparsam sayfalarla dolu çantamı omzuma takabiliyorum. öperken uyandırabilirsem, ilk ali günaydın derse dolmuşa yürüyene kadar yeni bir güne başladığımı idrak edebiliyorum. ancak o zaman günaydın diyenlere nemrut bakmıyorum. hele ikisi de uyanmışlarsa ben çıkmadan, benim dizlerimde yaralarla günaydınlara uyandığım günlerdeki gibi günaydın diyorlarsa ışıl ışıl, o zaman gülümsediğim bile oluyor diğer günaydın diyenlere!

ama yine de uyandığım her gün beni yoruyor!

onun için bana günaydın'ı emretmeyin, n'olur! benim günümün aydınlanması için geceleri bile yıldızlarla ışıldayan insanların güneşinin yaydığından daha fazla ışığa ihtiyacım var...

http://fizy.com/s/1aj6of

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder