ruhuma dar geldin dün gece…


ellerimi sakladığım yerlerde ateşlerin yandı, serinlemek için üflerken mumlar söndü. Karanlığın içinde kokun belirdi. isli kokun, yanık… sana seslenmek isterken inledi nefesim. durdu kalbim. gözlerim yaşardı, damladı da öyle serinledim.
açık bırakarak gittiğin çekmecenin önünde saatlerce oturdum, elimi uzatıp içindekilere dokunamadım. görmek fazla geldi, dokunmaya dayanamazdım. her birinin üzerinde bana bakan bir göz, susmamı emreden birer ağız görecekmişim gibi baktım durdum! yutkunamadım, kapatamadım gözlerimi… boğazım kurudu, gözlerimin içinde yangınların! ağladım da kurtuldum.
tamamen sana ait olmayan bir hakla bunlardan bir tanesini beynine dayadığına inanmak için sağa dönmem yetecekken, kıpırdayamadan ağladım elindeki tabancaya sürmediğin, çekmecede kalan mermilerin üzerine! bunu yapma hakkını nasıl kendinde sandın?
tek bir parmağımın kızgınken bile itmesine izin vermediğin kafana nasıl dayadın o buz gibi namluyu? sadece kendin için miydi beynin?
peki neden kalbini benimkinin üzerine bırakıp gittin?