gözyaşım sen oldun kahırım sensin


"dün gece içtiğimiz o renkli şeyler miydi rengimizi belli eden?" diye sorduğunda kadın "cahil olsam dünyanın rengine kandım, derdim," diye cevap vermişti. kadın ona kansın diye mi bilinmez. ya da kana kana doysun diyedir belki... kim bilir?
ama ikisi de hayale aldanarak boşuna yanmışlardı kesinlikle, ilelebet onun sanarak kendilerini. 

ölmeye hazırdı kadın, zehretmesi bundandı hayatı adama. sevgisini denedi, sabrını... yaşayacaksa evvelini silmeye hazırdı, bu yüzden ahirini zorladı. geleceğinin varlığına inanmadı. ne çok hata yaptı, ne çok yordu. 

sonra adam gitti. 
kadın gitmeyecek sandığını kaybedince anladı, yanıldığını.
yine de kabullenemedi. adamın gittiğini.

ağlamayacaksa çıkmadı sesi, bağırmayacaksa, inkâr etmeyecekse konuşmadı... yutkunmadı. sustu. anlayana kadar nasıl yorduğunu adamı, sesi duyulmadı. yalvarana kadar sustu. "n'olur..." diyene kadar nefes almadı. "n'olur yapma, çünkü inanmıyorum."

dağları yuttu kahrından! adamın sarıldığı kollar mutlulukla uyurken gökyüzündeki tüm yıldızları yuttu. satır satır kitap yuttu, mısralar yuttu.  ağlamaktan öte sesi çıkmadı. sustu da sustu.

kımıldamadı, söz vermedi, hiçbir yerlere yerleşmedi. kimseleri görmedi, duymadı, derdinden başka söz etmeyecekse kimselerle konuşmadı. bekledi.

adam onu yeniden doğurmuştu, elbet öldürmeyecekti. bekledi.
ölene kadar bekledi kadın. 
batınını bekledi zahiri karanlığa gömülene dek.

vazgeçmedi.

öğrendi. 
kime şair dendiğini...
kimin aşkla yanmayı bildiğini asıl.
neşet ertaş'ı öğrendi. nicesini "bilmesi" gerektiğini.

gösterdi.
nasıl sevdiğini...
bitmediğini, durduğu yeri, kimseyi "sevmediğini".
kucağının içindekileri, eteğinin ucundakileri, aklının dibindekileri, kalbini gösterdi.

çalıştı.
durmasına imkân olmadan...
bir an dursa ölecek gibi, yorulmazsa çökecek.
ömrünce ne kadar durduysa o kadar çalıştı... 

daha bir gönüle ikrar vermedi.
ahirini bekledi.

gözyaşını silmeden ölmedi. kahrını kendisiyle gömmedi.