benim annem çok güzel - biaile'den

biaile’ye katıldığım için mutlu olduğumu söylemekle başlamak istiyorum. aile mefhumunu çocukluğunda hakkıyla yaşayamamış ve çocuklarını da alışılmış aile kavramından uzak yetiştiren bir anne olarak bir aile içerisinde olmak benim için her zaman önemlidir.

hepimiz için öyledir belki… bir ailemiz olsun diye evleniriz, çocuklarımızı ailesi olsun diye evlendirmeye çalışırız, değil mi? ait olmak, dahil olmak çok önemli.
o kadar önemli ki, doğal olarak içinde olduğumuz ailenin bireyleri olsak bile aidiyet hissetmek için bir şeyler yapmamız gerekir hep. akıllı çocuk olmak zorundayızdır mesela. bilmem kim teyzenin kızı nasıl annemizin gurur kaynağıysa biz de en az onun kadar gurur duyulacak şeyler yapmalıyız filan…

bunlarla üzüldüğüm çocukluğumun yaraları hâlâ taze olduğu için ben çocuklarımı kimseyle kıyaslamam. onların kendilerine has özellikleri, benim etrafımdaki annelerin çocuklarına özenmemi engeller. ne yaparlarsa yapsınlar en büyük başarıyı benim çocuklarım göstermiş gibi davranırım. bizim üç kişilik ailemizin içinde yer almak için, birbirimize ait olmak için fazladan bir şey yapmamıza gerek yoktur. biz zaten var olmakla kendi ailemizi oluşturmuşuzdur, diye düşünürüm.

ama sanırım ali’yle ayşegül benim gibi düşünmüyor. çocukluğumda anneme layık olmak için uğraştığım yetmemiş demek. şimdi ali’yle ayşegül’ün beğenilerine uygun davranmak zorundayım. nerden mi çıkarıyorum? anlatayım efendim…

biliyorsunuz bir yayınevinde çalışıyorum uzun zamandır. bu yüzden sık sık katıldığım kültürel etkinlikler filan oluyor, mümkün oldukça size de bahsetmeye çalışacağım.
geçen pazar günü de vatan kitap’ın geleneksel kahvaltılarından birine davetliydim.
bazen babalarının da katıldığı, yumurtalarının ne şekilde isterlerse öyle pişirildiği, çizgi film eşliğinde yemelerine izin verilen kahvaltılardan birine uyandıklarını düşünürken kızarmış ekmek kokusu ya da çaydanlık fokurtusu duyamayan çocuklarım “bugün okullu bi gün mü anne?” diye sordular.
öyle olmadığını, ama benim bir kahvaltıya davetli olduğumu söyledim. “ben giyinirken siz de üstünüzü giyin, babaanneniz bekliyor,” dedim. hepimiz odalarımıza çekilip giyindikten sonra yeniden antrede buluştuğumuzda oğlum “bu kıyafet pek uygun değil sanki anne,” dedi. kot pantolonumun üzerine giydiğim kazağın nesini beğenmediğini anlamadım. sonuçta bir kahvaltıya davetliydim. tam açıklama yapıp kendimi savunacakken kızım “hem yüzüne de bi şey sürmemişsin daha,” dedi. o ‘daha’ kelimesi benden umudunu yitirmediğini, birazdan makyaj yapacağıma inandığını ima ediyordu. ona hiç makyaj yapmayı düşünmediğimi söyleyemedim. son vurucu cümle oğlumdan geldi. “buğra’nın annesinin saçları hep savruluyor, çok güzel!”

oğlum altı kızım dört yaşını yeni bitirdi. ama bu yaşta beğenilerinin doğrultusu hakkında bir fikrimin olmasında ısrarlılar. onların annesi olmamı istiyorlar; kendi istedikleri gibi…

evet, geçen pazar ben vatan kitap’ın kahvaltısında leyla umar’la onur baştürk’ün arasında, ahmet ümit, tuna kiremitçi, alper canıgüz ve sırma köksal gibi yazarların karşısında otururken yayınevimin çalışanı nursel calap değildim. ali’yle ayşegül’ün annesi nursel’dim.
iyi ki de öyleydim. yoksa leyla hanım gençlik anılarını anlatırken sık sık “senin gibi…” diye başlamazdı herhalde. muhtemelen ahmet bey de kot pantolonlu, saçı ensesinde toplu ve hâlâ uykulu bir suratla ne konuşsam meymenetsiz bulurdu. mutlaka ki vatan kitap’ın editörü buket aşçı kadar güzel değildim. ama oğlumun arkadaşının annesinden güzel olmadan kapıdan çıkmama izin vermedikleri için çocuklarıma teşekkür ettim o sabah kahvaltıdan dönerken.

ah, siz kahvaltının nasıl geçtiğini mi merak etmiştiniz? çok güzeldi. konunun kitap olduğu tüm toplantılar kadar güzel… yayınevlerinden arkadaşlar, satırlarına bayıldığımız yazarlar, gazete ve dergilerden haberler hep kitaplarla ilgiliydi.
beni okumaya devam etmeye karar verirseniz, anlatacak çok şey konuştuk… sizlere de anlatırım zevkle.

ama şimdilik hoşça kalın; yayımlanmak üzere olan bir dosyanın edisyonunu tamamlamalıyım.

umarım, görüşmek üzere…

24 mart 2011 / istanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder