her cümlesi borç kiminin

yüz yıl boyunca gece gündüz okusam ödeyemeyeceğim borçlarım var benim. bir daha hiç ama hiç dostlarımdan yardım istemeyeceğime yemin ettiren borçlarım… ama kimsenin minnetini sırtlanmadım. kimseye borcum yüzünden tamah etmedim. budur çekilemeyen yanı karakterimin.

ödemeyeceğimi sandıklarında biriktirdiklerim, karşılarına çıktığımda yüzlerinde kendilerinin bile göremeyeceklerini gösterdi bana… kuruş kuruş. ama kimsenin suratına sandığım gibi olmayan karakteri yüzünden tükürmedim. kimsenin haddini borcumla genişletmedim. budur sebebi hadsizliğe tepkime tahammül gösterilemeyişinin.

inanmam ya, dilerim ki hesabını görecek bi yaradanı olsun bu düzenin. olsun ve eyvallah demeden borcuma, hiçbir alacaklım ölmesin. avucumu açtığımda karşılarında, yüreğimi çıkarıp diğer avucuma rehin diye sakladığımı bilmeyen kimsem ölmesin. neşemi borcumdan düşenin haddini, evladımın kursağındakini verdiğinden bilenin haddini, saygımı buruşturup kinimi büyütenin haddini, sevdiğimi bana çok bilip çaresiz yalnızlığıyla nazarlayanın haddini bildirmeden benim de canımı almasın.

parayla olmadı benim günüm güneşim. onunla en çok hata yaptım, kendime yakıştıramadım. adımı da şan için değil, bi çocuklarımın nüfüs kağıdında bi de kitap künyesinde görüp sevinirim. annemdendir, alışkınım çok bedduam var ama işte ölmedim. çok duasını da almışımdır, okuduğu yazardaki terimi bilen çok okurun. bununla yaşıyorumdur belki, kim bilsin.

şükür, cümlelerimin birini bile kimseye borç vermedim. kimseden yazdığım bir harf için bile alacaklı değilim.


şimdi yok, etrafım eksik belki ama olanımı hep paylaşırım ben, helali haramı da bilmem. borcu olan ne kadar ‘haram olsun!’ dileyebilir ki zaten. ama yine de insanım, kindarım ki dilerim; kendini yazar sananın emeğimle okunan hiçbir cümlesi okurunun gönlüne sinmesin. anına değse de ömründe yer etmesin.


gözyaşım sen oldun kahırım sensin


"dün gece içtiğimiz o renkli şeyler miydi rengimizi belli eden?" diye sorduğunda kadın "cahil olsam dünyanın rengine kandım, derdim," diye cevap vermişti. kadın ona kansın diye mi bilinmez. ya da kana kana doysun diyedir belki... kim bilir?
ama ikisi de hayale aldanarak boşuna yanmışlardı kesinlikle, ilelebet onun sanarak kendilerini. 

ölmeye hazırdı kadın, zehretmesi bundandı hayatı adama. sevgisini denedi, sabrını... yaşayacaksa evvelini silmeye hazırdı, bu yüzden ahirini zorladı. geleceğinin varlığına inanmadı. ne çok hata yaptı, ne çok yordu. 

sonra adam gitti. 
kadın gitmeyecek sandığını kaybedince anladı, yanıldığını.
yine de kabullenemedi. adamın gittiğini.

ağlamayacaksa çıkmadı sesi, bağırmayacaksa, inkâr etmeyecekse konuşmadı... yutkunmadı. sustu. anlayana kadar nasıl yorduğunu adamı, sesi duyulmadı. yalvarana kadar sustu. "n'olur..." diyene kadar nefes almadı. "n'olur yapma, çünkü inanmıyorum."

dağları yuttu kahrından! adamın sarıldığı kollar mutlulukla uyurken gökyüzündeki tüm yıldızları yuttu. satır satır kitap yuttu, mısralar yuttu.  ağlamaktan öte sesi çıkmadı. sustu da sustu.

kımıldamadı, söz vermedi, hiçbir yerlere yerleşmedi. kimseleri görmedi, duymadı, derdinden başka söz etmeyecekse kimselerle konuşmadı. bekledi.

adam onu yeniden doğurmuştu, elbet öldürmeyecekti. bekledi.
ölene kadar bekledi kadın. 
batınını bekledi zahiri karanlığa gömülene dek.

vazgeçmedi.

öğrendi. 
kime şair dendiğini...
kimin aşkla yanmayı bildiğini asıl.
neşet ertaş'ı öğrendi. nicesini "bilmesi" gerektiğini.

gösterdi.
nasıl sevdiğini...
bitmediğini, durduğu yeri, kimseyi "sevmediğini".
kucağının içindekileri, eteğinin ucundakileri, aklının dibindekileri, kalbini gösterdi.

çalıştı.
durmasına imkân olmadan...
bir an dursa ölecek gibi, yorulmazsa çökecek.
ömrünce ne kadar durduysa o kadar çalıştı... 

daha bir gönüle ikrar vermedi.
ahirini bekledi.

gözyaşını silmeden ölmedi. kahrını kendisiyle gömmedi.







bi şarkı



sözlerini bilmediğin şarkıların ezgilerinde geziniyor yüzündeki çizgiler…  sana bakarken araba teybinden inlediğini duyduğum adamın sesinin damladığını görüyorum gözlerinin kenarındaki çizgilerin ucundan; özellikle birinden.
o şarkının ne dediğini ben de bilmiyorum.
ikimize de yabancı bi dilin içinde kendi kendini doğuran bi şarkı bu. sonraki şarkının sözlerini, ezgisini, bana koskoca bir roman yazdırdığını biliyorum. ama sıranın buna gelmesine izin vermeyerek defalarca tekrar ettiğin o şarkı hakkında hiçbir şey bilmiyorum. o inleyen adamın neden acı çektiğini… hem sonra bu şarkıyı neden daha önce hiç duymadığımı da bilmiyorum. oysa o cd’deki diğer şarkıların hemen hepsi benim bir yerlerimde çizgi…
en nihayetinde bi şarkı sadece tabii ki. ne sözlerini göğsüme yazdıracağım ne ezgisi beynimde kalacak… unutacağız.
unutacağız kederli bi günde birlikte defalarca dinlediğimizi. gün gelecek hafızamızdaki yerini anılarından sıyırıp çıkaramayacağız. unutmak istediğimiz günle beraber şarkıyı da gömüp kim bilir belki ilk kez duymuş gibi yapacağız.
çünkü sadece bi şarkı… dinlediğimiz.
senin sözlerin değil, bi daha hiç duyamayacağımdan korktuğum…
benim sözlerim değil, dilim kopsa demeseydim dediğim…
kimseden de duymadık, sonsuza dek mutlu olacağımızı söyleyen…
sadece bi şarkı.
ama senin gözlerinin kenarındaki çizgilerin birinden! üstelik sen benim çizgilerimden damlayan her nameyi öperek silmişken…


sevdiğim şair

"şiir sevmem, şair severim," derim. bilirler. 
"cemal süreya en iyisini yazmış işte, daha iyisi yok... neden şiir yazsın ki insan?" derim. bilirler.

küfür diyorum, bir saldırmama eylemidir
insan süsüdür günah
gömmeden önce biraz gezdirin beni

bundan âlâ şiir yazılabilir mi?

derim... 
derim ve böylece haddimi bilirim.

çünkü şiir mühimdir.
inananın tanrısını korur gibi koruyacağını bilirim, şiiri hakkında tek hadsiz söz etsem şiirsevenin. ben ne anlarım, haddim değil bu engin deryanın damlasını bilemem.

bildiğim de haddimin arkasında gizlenir...
bir zamanlar kybele biriktirdiğimi, yeni şairleri süreya'yla kıyaslaya kıyaslaya okuduğumu gizlerim. karantinalı despina müthiştir, muhteşemdir, muazzamdır da... ben bi dizesi için başından sonuna okurum, timur selçuk sırf o dizeyi söyleyene kadar dinlerim ama bunu da gizlerim. ne de olsa "olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması".

özdemir asaf'ın el yazısından okumuşsam da... eskisi kadar özlemiyorum seni en nihayetinde bir başka kadına yazılmış şiirdir.

alıştım mı yokluğuna?
vaz mı geçtim varlığından? 
tedirginim aslında,
ya başkasını seversem?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem...

şiir sevmem... şair severim. haddimce severim, bilirim hiçbirini bana yazmamış dizelerinin. 

diye diye böyle rahat dolanırken... bir şaire âşık oldum ben. şiirleriyle uyudum, şairlerinden hikâyeler dinledim. hatta aynı dünya içindeyiz, değmesem olmaz; kitabının yayına hazırlanmasından okurla buluşmasına kadar her dizesini ezberledim. 

başka kadınların, bana uzatmadığı çiçeklerin, yitirilmiş, yeniden kazanılmış; damıtılmış umutlarının, acı tatlı biriktirdiği ne varsa harf harf hepsinin üzerinden defalarca geçtim.
hatta denk düştü, kitabını kendisinden önce elime aldım. gururlandım. 
bir zamanlar sevdiği kadınları kıskandım onun dizeleri yüzünden, annesini tanımadan sevdim, evinin direği çocuklarını kucakladım sanki. 
"bu kitap," dedim okusun herkes diye "sevmeseniz bile size şiiri sevdirecek."
ve bilirler boşa övmem ben tek bir satırı; buna inandım. ibrahim öksüz'ü bugün değilse bile mutlak ki yarın tüm şiirseverler iyi bilecek.

üçüncü şiir kitabı ama yepyeni okurları var şimdi, hayranlıklarıyla şairi besleyen...

ama düşünüyorum da aslında, sizi hiç tanımadan yazmış olduğu dizelerden sanki en yakınınız size söylüyormuş gibi etkilenebilmek nasıl mümkün?
ben şiire haddimi hep -dizelerin her birinin sahibi olduğu duygusuyla, ihanetten uzak tutarak- bilmişim. nasıl bir başkasına, onu düşünerek ya da ne bileyim yaşattıklarından deneyimle yazılmış şiirleri ben severim!

aşkın çok bildiği yalanların pek azını söyleyen sevgili şairin bu açmazıma çözümü açık... "şiir yazıldıktan sonra şairin değil, okurundur," der.

bense yıllardır söylediğim sözlerin ağırlığının içimde taş mı, yoksa üstümde yük mü olduğunu bilemeden okurum. okurum da bir türlü içime sinmez. nasıl sinsin...
"ilkin kokun gitti, sonra sen gideceksin..." diye yazdığı ben değilim.
"haliç büyülü gölüdür istanbul'un diyorsun
gözlerin her gün haliç'i görüyor,
büyüsü ondandır

duygularının ortağıyım ve buruk hatıralar zincirinin,
gözlerim her gün haliç'i arıyor
buğusu ondandır..." 
diye bana dememiş ki bu şiiri sahibinden alıp ben seveyim!

işte ben bu yüzden şiir değil de şair seviyorum. çünkü bir şiiri ilhamından çok sevmeyi haddime yediremiyorum! 
bu hastalıklı ve savundukça içinde boğulduğum fikirden kopamazken bir yandan da herkes kitabını sevsin istiyorum sevgilimin.

herkes "evvel sevda içinde"yi sevsin ben yalnızca kendi şiirimi seveyim. 
ve şairim ömrünce bana bir akrostiş borçlu kalsın...