İkisi de birbirlerine iyi gelmekten başka bir şey istemiyorlardı... Bu yüzden adam kadını iş çıkışında alıyor, bu yüzden birlikte yemek yiyorlar, birlikte yürüyüp kitapçıları dolaşıyorlardı.
Elleri aynı kitaba uzandığında ya ikisi de henüz okumamış ya da ikisi de okuyup çok beğenmiş oluyorlardı.
Seyrettikleri de görmek istemedikleri de aynıydı. Konuşacak çok şey vardı ve aynı dili konuşanların anladıklarından öte anlıyorlardı birbirlerini... Bu yüzden uyumak zor geliyordu birlikte! “Konuşuyorlardı...”
Kadın temkinliydi. Dili yanmış kendini korumayı öğrenmiş, yerini bir adamın yanında değil de tek başına bulmuştu. Kendine yalan söylüyordu: “İhtiyacım yok bir ilişkiye, eğlenelim sadece...”
Adam sabırlıydı. Canı acımış, kendini saklamayı öğrenmiş, yanında olma hevesini önüne geçme hırsına sürükleyen kadınlardan yorulmuştu. Kadına yalan söylüyordu: “Mutlu olmak bu saatten sonra tek isteğimiz olsun...”
Hayata dair dertleri de küçük mutlulukları da birbirine benzeyen bu iki insanın tesadüfleri de birbirine çarpıyordu. Öyle şaşırtıyordu ki bu tesadüfler, adamın paylaşmak istediği her şeye kadının yüreği açıldı birdenbire... Engel olamadı. İkisinin de okumak istediği Hakan Bıçakçı’nın Karanlık Oda’sı soğuktan kaçıp biraz ısınmak için girdikleri Mephisto’da bir tanecik kalmıştı, kadın son kitabı alıp adama hediye etti. Paul Auster’in yeni kitabı çıkmıştı, mutlaka alınmalıydı, adam kadına aldı. Birlikte yeni bir Karadeniz lokantası keşfettiler...
Tüm bunlar olurken İstiklal’in girişindeki Fransız Konsolosluğu’nun önündeki ağaçta kuşlar çılgın gibi ötüyordu. Önce bir etkinlik nedeniyle kuş seslerinin yayınlandığını sandılar. Sonra kadın “Gerçek kuş bunlar!” dedi heyecanla “Kış günü, üşümezler mi?”Adam onların sığırcık olduğunu söyledi. Tek istekleri olan mutluluğu birbirlerine vermeye çalışırken o kuşlar günlerce öttü...
Kadın bu kez böyle mükemmel bir adamı hak ettiğine inandı! Kendisine izin verdi, onu özlemek için... Ne zaman çılgın gibi yüzlerce sığırcığın öttüğü ağacın önünden yalnız geçse adamı aradı. “Saksağanlar yine aynı ağaçta ötüyor ve seni özledim,” demek için...
Adam kadının kendisine kapıldığını anladı! Korktu, çok sevilmekten... Kadının aradığı telefonu açmadı. Mesajına “Saksağan değil onlar, sığırcık,” diye yazarak cevap verdi.
Kadın mesajı okuduktan sonra yürümeye devam etti... Adam için almak istediği eski bir kitabı sahaf arkadaşlarından biri bulmuştu, onu bekliyordu. Telefonu elinde, üşüyerek yürüdü... Sokağına girdiği sahafın gramofonundan bir Gönül Yazar 45’liğinin sesi yükseliyordu: “Çapkın kız çapkın kız benim adım çapkın kız... Aşk yalan inanmam...”
Bir “mutluluk” hevesini daha işte o an öldürdü. Ama Fransız Konsolosluğu’nun avlusundaki ağaçlarda ötüşen yüzlerce kuş hâlâ korkusuzların yüreklerini aşka heveslendiriyor. Evet... hâlâ, bu kış gününde!